Bugün şöyle Garip’e atlayıp bir Kızılay’a gideyim dedim.
Arabama atladım Gazi mahallesinden dümdüz Yeni Maltepe Pazarı’na kadar gittim. Buranın otoparkına 5 tl ödeyip Garip’i bıraktım.
Eskiden daha çok sevdiğim ama yeni hali daha sıcak ve kuru olan Maltepe Pazar’ından binbir çeşit şey satan peronların önünden geçerek. Ara sokaklardan Önce strassbourg caddesi’ne yürüdüm.
Toros sokağın başka saatlerde sakinleri olduğu anlaşılan, Hangi travesti nasıl reklamlar bastırıp yerlere atmış onu görüyorum. İlginç.
Ve çocukluğumda motorları gürleyen, körüklü otobüslere hınca hınç doluşup eve gitmeye çalıştığımız Sezenler sokak’ta Atatürk Lisesi’nin yanından, Ankara nın insanın derisini kızartan, yalayan soğuğunu yüzümde hissederek yürüyorum.
Ve Necatibey Caddesi’nde Çocukluğumdan beri çok sevdiğim -tabii burda bir şubesi yoktu önceden- Hosta Piknik’te tavuk döner Patetes ve koladan oluşan yemeğimi yediğimde hava hemen hemen kararmış oluyor.
İzmir’ Caddesi’nde çeşitli pasajlarda iş yapmaya çalışan ama zincir şirketler yüzünden oldukça zor durumda olan esnafların dükkanları önünden geçerek, Üst geçide ulaşıp Büyük Atatürk Bulvarı’nı da geçiyorum.
Şimdi artık Sakarya’dayım. Sakarya’da eski kitapçılar kapanmış eski dersanelerin yerinde yeller esiyor. Hemen orda EGE lokma tatlısı görüyorum. Eskiden beri simit satan bir dükkanda. Ankara’da her şeyin en güzelini bulup yiyebilirsiniz. Yani eğer Ankara’daysanız bir yerlere yemek yemeye gitmenize gerek yok. Bu Ege lokmacısı işte bunu kanıtlıyor. Lokmalarımı yerken mutlu oluyorum.
Bu arada hemen oracıkta sokak çalgıcılığına soyunmuş birisi Bağlama çalıp bahşiş topluyor. Hemen günün sadakasını da ona veriyorum. Sanatla uğraşan kişiler bana göre kuru kuru dilenenlerden çok daha seçmeye değer para vermek için. Sokak çalgıcılarını ve sokakta sanat yapan bütün diğer türleri ile Yaşayan bir şehirdir Ankara.
Daha sonra hemen yakındaki Kitapçılar Çarşısı’na geliyorum. İşte gezimin esas hedefi ve sık sık da geldiğim bir yer. Kitap kokusunu doyasıya koklayabileceğiniz, Kitapçıların raflarında kendinizi kaybedebileceğiniz bir yer.
Çok sevdiğim bu mekandan Biraz Orhan Pamuk, Biraz Sebahattin Ali ve başka birkaç heyecanlı kitap alıp çıkıyorum.
Ayrıca Mahmut Hoca’nın posterini veren (Başka bir yazıda buna değimiştim) OT ve Kafkaokur edebiyat dergilerini de almayı unutmuyorum. Bu sevdiğim yerden yeni kitaplar edinmiş mutlu bir halde ayrılıyorum.
Daha sonra geldiğim yerlerden yürüyerek Arabama dönüyorum. Maltepe Pazarı eskiden de olduğu gibi benim gibi sıkı bir video oyuncusuna hitap eden peronlar da içermekte. Bu peronların birinden Playstation3 üm için elden düşme Red ALERT 3 Ultimate edition’unu da uygun bir fiyata ediniyorum.
Oyunum var, kitaplarım, dergilerim var. Ee kim tutar beni. İhtiyar delikanlı Arkadaşım, Rus harikası kalender arkadaşım Garip’e binip yine arabalı olarak Ankara Caddelerine çıkıyorum.
Yolda halk otobüsü tarafından önüm dolu olduğu halde sellektörle taciz edilip duruyorum. Oralı olmuyorum zaten gidiyorum niye sellektör yapıp duruyorsa anlam veremiyorum.
İşte bir gün Ankara’nın kalbine yaptığım ve çok güzel yeni kitaplar edindiğim bir Kızılay maceram da böyle sonlanıyor. Sağ salim evime varıyorum.